bugün

entry'ler (229)

tor browser

tor browser, özellikle ağır internet sansürü uygulanan çin, iran, türkiye gibi ülke vatandaşları için internette mahremiyeti ve güvenliği sağlayan tarayıcıdır.
detaylı bir yorum ve anlatım için:
http://sifirsifirbir.word...owser-nedir-ne-ise-yarar/

flipboard

ipad için üretilmiş bir e-dergi uygulamasıdır. daha sonra iphone versiyonu ve klasikleştiği şekilde en sonunda android versiyonu üretilmiş.

bu program sayesinde ipad'inin portrait ya da landscape tutmanıza göre, kendisine uyumlu siteleri dergi formatında keyifli bir şekilde okuyabiliyor, aynı zamanda twitter, tumblr ve facebook hesaplarınızı da cover stories'in içinde yönetebiliyor, ilginiz olan bir konuda uygulama içi arama yapıp, sosyal medya ve flipboard dergileri üzerinden takipçi olabiliyor ve göze hoş gelen biçimde işlerinizi halledebiliyorsunuz. yeni güncellemesiyle, kendi derginizi de oluşturabileceğiniz uygulamının bence en etkileyici yanı sayfa geçişlerinin sanki dergi yaprağı çeviriyorcasına yapabiliyor oluşunuzdur.

megamind

eğer iyi olmasaydı, kötünün anlamı ne olurdu ana fikri üzerine inşa edilmiş animasyon filmi.

aslında 'shreider' ile tanıştığımız günlerden beri sormamız gereken soru bu olmalıydı. düşünsenize, ninja kaplumbağalar artık silahlı mücadeleden vazgeçiyor ve shreider'i müzakerelere davet ediyor. müzakere sonucu 'schreider' ve ekibi dünyanın hakimi oluyor ve `ninja kaplumbağalar'da washington'ın yönetimini devralıyor. yalnızca washington. dünyanın hakimi 'schreider'. sonuçta çizgi dizide o yaşlarda haliyle anlayamadığımız birleşik devletlerin paramiliter kuvveti olan bir ninja operasyonel timi olarak görev yapıyor. sonuçta birleşik devletler dediğimizde kuruluş aşamasında yerlileri katlederek/kandırıarak topraklarda egemenlik kurmuş bir siyasi yapı. 'screider'in silahlı mücadelesini eleştirebilir mi? 'screider'leri olmasa, o kadar katmanlı bir yapıyı bir arada tutabilir miydi? acaba iktidarı ele geçirdikten sonra ninjalarla rolleri değişirler miydi? tartışabiliriz.

her neyse, megamindda müzmin mağlup bir kötü adam. sonunda kötü talihini kırıyor. iyi adam metro manı alt etmesi sonucu eyaletin yönetimini ele geçiriyor. ve zirvedeki yalnızlığı tadıyor. canı sıkılıyor ve kendi kötülüğünü yaşayabileceği bir iyi adam yaratmak için kolları sıvıyor ve olaylar bu minvalde gelişiyor.

1989 sonrası tek kutuplu dünyanın hakimi olan demokrasi savunucusu el-kaide gibi bir kötü adam yaratmış, çok mu?

edit: imla.

despicable me

insanların tabiatının "aslında" iyi olduğunu ve kötü karakterlerin aslında çevresel faktörlerle oluştuğu iddiasına sahip yeni bir akımın animasyon dünyasındaki karşılığı. kötü karakterle iyi karakter arasındaki çizginin muğlaklığı ne kadar arttırsanız o kadar ilgi çekici oluyor. ezberbozan bu yaklaşım aslında tom ve jerry tarzı mutlak iyi ve mutlak kötü karakterlere sahip çizgi filmler izleyen ve farklı yaklaşımlar içerisindeki kuşağın, yeni kuşakla ortak paydada buluşmasını sağlıyor.

megamind kadar altı çizilmiş olmasa da, 'despicable me' de 'kötü'nün daha 'kötü' karşısındaki iyiliğini vurguluyor. bilinçaltından kötüleri özgür seçimlerinin sorumluluğundan kurtarıp, koşulların boyunduruğuna mahkum ederek bir nevi aklama işlevi görüyor. bu 'kader'ci yaklaşım da, dünyanın çok küçük bir yüzdesinin dünya üzerindeki zenginliklerin çoğunu ellerinde tutumasını olumluyor. bu nasıl oluyor? işte dediğim bu kaderci anlayışın bilinçaltımıza farkında olmadan işlenmesiyle. birileri daha varsıl konumdadır, birileri daha yoksul konumdadır. bunun nedeni de kaderdir. özgür seçimlerimizin bunda direkt bir etkisi düşünülemez.

din, siyaset ve ekonominin, endüstriyel sinemanın ideolojisini zimni ve kalleş bir biçimde yaptığı bu eserleri, 'agnes'in ya da 'minion'ların sevimliliği bile aklamamalı.

edit: imla.

futbol tarihinin en büyük ayarı

"hakemler hakkında yorum yapmam ve bu alışkanlığımın o... ç... yüzünden bozmak istemiyorum."
(bkz: alex ferguson)

tek gecelik

lütfen bu şarkıyı bir kere dinleyin, ve bana hakkında yazılan övgü dolu yorumların şakadan ibaret olduğunu söyleyin.
müzisyenlerin yaşı ilerledikçe, zihinlerine paralel müzikleri de olgunlaşır. hayko cepkinin müzik tarzının olgunluk konusunda bir benjamin button misali gelişimi gördükçe hayretle izliyorum. sanki yaşını kabullenemeyen bir insan gibi çırpınıyor.

herhangi ergenin salgıladığı testesteron hormonlarının ürünü bu şarkıyı ne yazık ki ne nakarat, ne prozodi, ne müzik, ne de sözler olarak bir şeye benzetmek mümkün değil. bu şarkının yer aldığı bir albüm, led zeppelinlerin, deep purple'ların, the doors'ların ya da en yerlisinden bulutsuzluk özleminin ulaşılabilirliğinin bu kadar kolay olduğu bir dünyada kendine dinleyici bulabiliyorsa, hayko cepkinin değil, dinleyicilerin kendini sorgulaması lazım.

stieg larsson

millenium üçlemesinin yazarı, gazeteci, feminist, sosyalist, isvecli, merhum.

kadın haklarının savunulması gereğini küçük yaşlarında tanık olduğu bir taciz/tecavüz olayından sebebiyle erkenden kavramıştır. feminist serinin ana temasını oluşturur. isveç gibi kadınlar için seks işçiliğini yasaklayarak, dünyaya pozitif ayrımcılığın en güzel örneklerinden birini verdiğine inandıran bir ülkede bile kadınların sorunlarının bitmediğini gözler önüne epik bir şekilde sermiştir. aynı yasa sebebiyle isveçte seks işçileri yer altına gömülmüş ve bu sebeple erkeklerin zulmune daha derinden mazhar olmuşlardır.

onu meşhur eden kitapları aslında kendini meşgul etme amacıyla yazmış olup, yayınlanıp onu ölümünden sonra meşhur etmesi kafkanın yavşak arkadaşı paul brody gibi bir hikayeye dayanmaktadır.

sosyalist olmasından mütevellit kitaplarında isveç'te kurulan nazist ve aşırı sağ örgütlerin derin izleri görünür.

mikael blomkvist karakteriyle kendini özdeşleştirdiği düşünüldüğünde, otisabinin roman kahramanı versiyonu olduğu rahatça söylenebilir. ancak gerçeklerin bundan bağımsız olduğu ve bu karakterin bir nevi ego tatmini için yaratıldığı söylenebilir.

ayrıca iki sayfada bir tost yiyen ve sürekli sütlü kahve içen karakterleri gibi kahve yüzünden gittiği rivayet edilmektedir.

kulaklık

eğer araştırma yaparak almak isterseniz, küçük, ucuz ve işlevsizleri için bile sınırsız sayıda kullanıcı yorumu ve tavsiye bulabileceğiniz ve bu sebepten kafayı yiyebileceğiniz, özünde müzik çalarınızın sese dönüştürdüğü sayısal veriyi dinlemenize yardımcı olan bir aparattır. ötesi değildir. gaza gelmeyin benim gibi.

banderillero

boğa güreşçilerine, boğaya banderilla adı verilen sopaları saplayarak yardım eden kimsedir.
(bkz: hable con ella)

filmden örnek cümle:
he always wanted to be a bullfighter, but he stayed banderillero.

tatlı rüyalar

hızlı okunan bir alper canıgüz romanı
detaylı yorum için:
http://cunkubenbunadegeri...lestiri-tatl-ruyalar.html

govarnör

transmisyona aracın ne kadar süratle gittiğini söyleyen akıllı bir valftir. motorun dışan monte edilmiş olup, motor ne kadar hızlı dönerse o kadar hızlı döner. cruise control diye bilinen sistem aslen ayarlanabilir bir govarnörden ibarettir.
evimizde kullandığımız elektriğin 220 volt gibi sabit bir gerilime sahip olmasının altında yine bu efsane yatar.
daha derinine inmek isteyenler için:
http://htmlhttp://video_d...edu/mechanisms/index.html

rezzan yeşilbaş

2012 cannes film festivalinde en iyi kısa film ödülünü sessiz adlı filmiyle almış ve ülkesinin tüm yalnız ve sessiz bırakılan kadınlarına adamış yönetmendir.

iron man

sahip olduğu bilgisayar teknolojisiyle apple ötesi stabilizasyon sağlamış bir şirkettidir stark endüstri. resmen bütün case lere göre tedbirli bir zırh ve içindeki adam var karşımızda. hadi onu da geçtim nedir ya bu yardımcı robotların dilbigisi ve atasözü ya da deyim anlama kapasitesitesi. sanki robot değil de insan mübarek.
buna karşın bütün görsel efektlerine ve silahlanmaya karşı olarak güçlü, atom bombası gibi bir silah üretmenin mantığına kurban olduğum hollywood filmi. o silah biz-biz kimiz onu kendi çıkarlarımızdan soyut, insanlığın iyiliği için harcayan bir fabrikatör- de olsun, sorun yok. tamam görsellik ve tasarımlar hayli güzeldir, hayal gücü de en dik alasından güzeldir. lakin amerikan propagandası soslu hayal gücünün varacağı tek son hitler dönemi propaganda anlayışı olacaktır. bu kadar mı stabil, sorunsuz ve insansız mıdır teknolojiniz? bu kadar mı aşmıştır?

gece kulübü

statünün şeker gibi satılıp, alınıldığı yere gece kulübü, bu alışveriş süresince geçen zamana da eğlence denmektedir.

twitter

twitter, bir tür sanal mastürbasyon aracıdır.

eksiklik duygusu

Hep bir treni kaçırmışlık duygusu olur ya insanda, bir yere yetişmesi lazımda, ne o yeri ne de zamanı biliyor ancak o anda bulunduğu yerin olması gereken yer olmadığını tamamen biliyor, işte o duygudur bu.

ya da baharın gelişiyle birlikte, insan havayla bir uyumsuzluk yaşar ya hani bir eksiklik duygusu, o kadar eksik olur ya hayat. Her şey doğru gibi görünür, herkes tarafından olması gerektiği gibi ama o hep eksiklik işte ve bu eksiklik kapanacak gibi durmaz ya. odur işte.

spartacus vengeance

"böyle finale yürek dayanmaz" çocukluk zamanlarımızdan, ta 2000 den kalma galatasaray-arsenal uefa kupası finalinde spiker abimiz tarafından sıkça dillendirilen bir cümleydi. o zamanlardan beri hayatın hiç bir alanında böylesine bir heyecan yaşamadım ben *
uzun yıllar sonra ekrandakinin ardına geçtim ve televizyondan izlediğim bir şeyin bir parçası olabildim*.

kalbi olan var arkadaş yapılır mı böyle final bizlere

--spoiler--

anti-emperyalist çıkışların bilinen ilkini yapan- malumunuz roma ilk emperyal kuvvettir- yarı kurgu, yarı tarih öyküsü çok etkiledi beni.

kendimi rahatlıkla bir özgür adam yerine koyabilirim. dizinin istediği de budur.

anti-emperyalist ateş sönmez. vatan bölünmez *
--spoiler--

bu sezona bulaşmayanlara tavsiyem: 10 bölümü ardı ardına izlemek gibi bir gaflet içine düşmesinler. bir insan kalbinin bir anda kaldırabileceğinden fazla zira.

the hunger games

kitabını okumadım. dangadanak film eleştirisine geçeceğim.

"yapacak bir şey yok mottosu eşliğinde oynadığımız bir oyun var. kapitalizm. kapitalizm, gerçekten lanet bir illet. alternatifi bile düşenemediğimiz bu oyuna yalnızca küçük küçük eleştiriler yapıp, çarkların dönmesine katkıda bulunuyoruz. asla isyan edemiyoruz. asla başka bir dünya tahayyülü kurmuyoruz.

bu sistemin bize düşünce özgürlüğü verdiğini düşünüyoruz. bize birey olma hakkını verdiğini. hepimiz bireyiz doğru. ancak, tüketen bireyler. insandan önce tüketici olduğumuz bir çağdayız.

işte bu oyunun içine bu kadar kapılmışız ki nasıl bir oyunun içinde olduğumuzu bize gösteren distopyadır. distopyanın her türlüsü mübahtır.

bu film piyasaya yönelik çekilmiş olabilir, hataları, günahları olabilir. ancak şunu eğer bir insanın içinde bile yaşadığı dünyayı sorgulayacak bir soru oluşturduysa, bence yeterlidir.

şunu da söylemeliyim ki kapitalizm öyle bir illet ki hollywood marifetiyle, kendi eleştirisini de kendi yapıp, düşünenlere sen düşünme ben senin yerine de düşünürüm demekte, sorgulayanlara tüm oyuncaklarını elinden alıp, kendi istediğini vermektedir. beyinsel mastürbasyon yaptırıp, pasifleştirmektedir insanları.

sen bu insanlar arasında ne oluryorsun tarrağım derseniz, susar kalırım. doğru.

meltem mahallesi

eğer antalyanın bir merkezi varsa orası burasıdır.

lara'ya, çakırlar'a ve konyaaltı'na eşit mesafede olması sebebiyle merkez konumunu sonuna kadar hakeder.

özellikle meltem bulvar'ı üzerinde bulunan bir adet devlet hastanesi, mymoon(eski boneras) ve güneş fırın adlı iki pastanesi, meltem camiisi ve 1 e 1 marketi, envai çeşit tekel marketi (özellikle serkan büfenin telefonla sipariş ve facebook chat üzerinde sipariş gibi dünya çapında evlere servis hizmeti vardır), pizza pizzası ve osu busu şusuyla antalyanın yegane mahallesidir.

kaleiçine otobüsle 7dk dır.

gerçekten sevmişim lan ben burayı.

viyana

orta avrupada bir türk kentidir.